22 Ekim 2010 Cuma

POLİTİKACILAR, SİZ DE ÇÖZÜMÜN YOLUNU AÇIN

f: Nuran KANSU

Evvelki Pazar günü, takvim yaprakları 10/10/10 tarihini gösteriyordu. Bu tarihin çekici güzelliği pek çoklarını evlilik dairelerine aylar öncesinden kayıt yaptırmaya yönlendirirken, bazıları da bu günü kozmik bir dönüm noktası olarak görerek meditasyon yapmayı tercih etti. Bizler ise ilgisizlik ve ataletinden sıkıldığımız politikacıları iklim değişikliği konusunda adım atmaya çağırmak üzere bisikletlerimizle sokaklardaydık. Artık konuşma değil, iş yapma zamanıdır diyerek 10 kentle birlikte Ankara’da bisiklet yolu açılışımızı gerçekleştirdik.

Sokaklardaydık çünkü biliyoruz ki sanayi devriminden bu yana, insanoğlunun açgözlü saldırganlığı, kaynaklarımızı tüketmekle kalmadığı gibi Dünya’mızı da yaşanmaz hale getiriyor. İklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı iklim olayları ve doğal afetler yaşama hakkımızın önündeki en büyük engel olarak her geçen gün daha şiddetle varlığını hissettiriyor. Çoktan kapımıza dayanmış olan bu tehdit karşısında politikacıların vurdumduymaz duruşu, yalnız bizleri değil, gelecek kuşakları da etkileyecek sonuçlara neden olmakta.

Küresel bir iklim hareketi olarak 350, bu endişeden yola çıkarak, 10/10/10 günü tüm dünyada bir çalışma/iş yapma partisi düzenledi. 181 ülkede 7347 etkinlikle insanlar iklim değişikliği ile mücadele konusunda artık politikacıları bekleyecek sabırları kalmadığını, artık iş yapmak üzere kolları sıvadıklarını haykırdı. Ankara’da Gençlik Parkı’nda buluşan 200 kadar bisikletli konvoyla Kuğulu Park’a geldi ve törenle bisiklet yolu açılışını gerçekleştirdi. Benzer şekilde Yalova’da Cumhuriyet Meydanı’nda Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Yalova Belediye Başkanı Yakup Koçal’ın da desteklediği yüzlerce bisikletçi basın açıklaması yaptı. Antalya’da AKM önünde toplanan bisikletçiler basın açıklaması yaptıktan sonra Karaalioğlu Parkı’na giderek müzik dinletisi gerçekleştirdi. İzmir’de kalabalık bir grup basın açıklaması yaparak Bostanlı Parkı’ndan Üçkuyulara süren bir bisiklet turu düzenledi. Adana’da Ziraat Mühendisleri Odası önünde toplanan arkadaşlarımız basın açıklamasının ardından tüm şehri anonslar ve tezâhüratlarla turladı. Edirne, Eskişehir ve Trabzon’da da basın açıklamaları ve bisiklet turları ile sokaklar rengârenk bisikletlerle şenlendi.

Ankara’daki bisiklet yolu açılışında kurdeleyi kesen genç kardeşlerimiz Aslan (12) ve Ceren’in (10) “Biz bisiklet yolumuzu açıyoruz, politikacılar, iklim için siz de çözümün yolunu açın” diyerek haykırırken gösterdikleri cesaret ve kararlılık, aynı saatlerde diğer kentlerde sokaklarda olan herkese güç ve umut verdi. Çünkü doğru politikaları uygulamak için hâlâ yeterli zaman da para da mevcut. Yeter ki iklim değişikliğinin etkilerinden omuz silkerek kurtulamayacağımızın farkına varıp, adım atmaya başlayalım. Milyarlarca doları nükleer santrallare, otoyollara, beşinci on beşinci köprülere ayırmak yerine bunun çok daha azıyla gerçekleşecek engelsiz ve sürdürülebilir bir yaşam için yaya ve bisiklet yolları yapımına fırsat tanıyalım.

Sesimiz katlanarak, kulakları sağır eden bir çığlık olana kadar, yüzler binleri, binler milyonları getirerek sokaklarda aynı mesajı çınlatmaya devam edeceğiz. 350 toplumsal bir hareket olarak iklim değişikliği engelini ortadan kaldırmak üzere yoluna devam edecek. Geleceğimizin önündeki iklim değişikliği engelini ortadan kaldırmak isteyen herkesi bizimle birlikte olmaya çağırıyor, 350 hareketini http://350ankara.blogspot.com adresinden izlemeye davet ediyoruz.

(Engelsiz Yaşam konusunda görüşlerinizi paylaşmak için: http://www.facebook.com/pages/Engelsiz-Yasam)

Serhan Demirci

350 Ankara Aktivisti

serhandemirci@gmail.com

(Bu yazı 22 Ekim 2010 tarihli Cumhuriyet Ankara ekinde yayımlanmıştır.)

18 Ekim 2010 Pazartesi

ENGELSİZ SANDIK İSTİYORUZ


12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen bir referandumu daha geride bırakıp, yaklaşmakta olan genel seçimleri düşünerek ilgililere engellilerin de oy kullandıklarını ve seçim sandıklarının engelsiz olmasının gerekliliğini hatırlatmak istedik.

Yapılan nüfus sayımlarında engelli bireylerin kayıtları da yapılmaktadır. Nüfus idaresi ile Yüksek Seçim Kurulu (YSK) koordineli çalışarak engellilerin de her vatandaş gibi oy kullanabilmesi konusunda çözüm üretmelidir. YSK tarafından seçim, referandum vb. durumların ilanı ile birlikte engelli bireylere bulundukları illerde nasıl oy kullanabileceklerine dair bilgilendirme yapılabilir. Ayrıca oy kullanmak isteyen engellilere, engel durumu ve nasıl rahat oy kullanabilecekleri gibi bilgileri belirtebilecekleri telefon ya da internet ile başvuru imkanları sağlanabilir.

Engellilerin de oy kullanabilmeleri için oy kullanılan her bina ya da okulda en az 1 oy sandığının erişilebilir ve başındaki seçim görevlilerinin engellilere yardımcı olmak konusunda bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bu sandıklarda ayakta duramayanlar için oturacak bir sandalye bulunmalıdır.

Ancak engelliler için özel sandık istemiyoruz. Engellileri toplumdan soyutlayan, ayıran uygulamalar istemiyoruz. Engellilerin erişiminin sağlandığı sandıklarda herkes oy kullanabilmelidir.

Bürokrasinin oy kullanma işleminde engellilere engel çıkarmasına engel olmalıyız. Engelli bir vatandaşın oy kullanacağı sandık onun erişemeyeceği bir yerde olabilir. Bu durumda engelli bireyin aynı binada erişilebilir olan başka bir sandıkta oy kullanabilmesi sağlanabilir. Bina hiç erişilemez durumda ise, engelli seçmen oy kullanabileceği kendisine ulaşım açısından en uygun binada oyunu kullanabilir.

Tekerlekli sandalye kullananların karga tulumba merdivenlerde taşınmasını, daracık kapı ve koridorlarda sıkışıp kalmasını istemiyoruz. Tekerlekli sandalye, sandığın bulunduğu yere kadar rahatça gidebilmeli, sandığın bulunduğu kapalı alan tekerlekli sandalyenin sığabileceği genişlikte olmalıdır. Aslında oy kullanmak için bunları talep etmek çok anlamsız, çünkü aslında her çocuğun eğitim alma hakkının olduğu bir ülkede tüm okulların engelsiz olması, tekerlekli sandalyeye uygun olması gerekirdi. Özürlüler yasasına göre de tüm binaların engellilere uygun olması gerekirdi. Maalesef ne binalarımız ne de okullarımız engelliler için uygun. Okullarımız ve binalarımız tekerlekli sandalyeye uygun şartları sağlayabilseydi, tüm bu düzenlemelere de gerek kalmayacaktı.

Mevcut seçim ve oy kullanma sisteminde görme engelliler yanlarında biri ile sandığa giderek oy kullanabilmektedirler. Gerekli çalışmalar yapılarak (kabartmalı yazı, elektronik sistemler, vb. gibi) görme engellilerin tek başına oy kullanabilmeleri sağlanmalıdır.

Oy kullanmak isteyen ancak evinden çıkamayacak kadar engelli olan vatandaşlarımızın da oy kullanabilmesi için de gerekli koşullar sağlanmalıdır.

Seçim sandıklarının engelsiz olması konusunda en büyük görev yine engellilere düşüyor. Her vatandaş oy kullanma hakkına sahiptir. Oy kullanmak ise her vatandaşın görevidir. Bu bilinçle, engelliler oy kullanacakları yerin engelsiz olması konusunda oy kullanmadan önceki günlerde Yüksek Seçim Kurulu’na ve oy kullanacakları binanın sorumlularına bu konuda başvurmalıdırlar.

(Engelsiz Yaşam konusunda görüşlerinizi paylaşmak için: http://www.facebook.com/pages/Engelsiz-Yasam, afsadengelsizyasam@googlegroups.com)

ŞULE TÜZÜL

sule.tuzul@isbank.net.tr

(Bu yazı 15 Ekim 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayımlanmıştır.)

9 Ekim 2010 Cumartesi

Yarın atamayacağınız adımlar için şimdi adım atma zamanı!


Etiyopya’lı çiftçi Mulualem, yaşadığı bölgede eskiden 3-4 metreden su çıkarken, artık 50 metreden su bulamadıklarından yakınırken, iklim değişikliğinin yarattığı etkilerden yakınıyordu Kopenhag iklim zirvesine karşı yapılan alternatif zirvede. “İklim meselesini artık Afrika’da herkes biliyor. Televizyonlardan izliyoruz. Babamların döneminde problem yoktu ancak şimdi biz çevre aktivistleri olduk.” sözlerini ülkesinden gelerek söylüyordu. Etiyopya’nın Başbakanı Mele Zenawi’nin Afrika ülkelerini bir araya getirerek ortak hareketi oluşturmasından da övgüyle bahsediyordu.

Etiyopya’da bunlar olurken, Anadolu’nun pek çok yerinde artık suyun 100 hatta 150 metreden çıktığına dair haberleri duyuyoruz. Borçka’da Demirci ailesinin 5 üyesi, hayatlarını geçirdikleri evlerde ilk defa sele kurban oldular. Haziran ayında yaşanan aşırı yağışlar, Temmuz ve Ağustos’da sıcak hava dalgaları iklim felaketlerinin örneği sayılabilir.

İklim değişikliği yaşamımızdaki tanımların sınırlarını değiştiriyor. 2007 kuraklığında suya ulaşamamanın zorlukları, mevcut altyapının ve anlayışın ne kadar çözümsüz olduğunu ortaya koydu. İnsanlar, ilk defa yaşamlarında başka engellerin olabileceğini görmeye başladı.

Sanayileşme öncesi atmosferde 280 ppm (milyonda parçacık) karbondiksit varken bu sayı bugün 392’ye çıktı. Bunun karşılığında ise yaklaşık 1 derece yerküre ısındı. 2 derece ısınmaya yaklaştığımızda, artık geri dönülmez noktaya varıyoruz. Bilim dünyası, bu noktada son uyarısını yaptı. Geri dönüşü olmayan noktaya kadar fosil yakıt yakmaya devam etmemiz durumunda, yaşadığımız aşırı iklim olaylarının olağan hale geleceğini yıllardır anlatıyorlar.

Bilim dünyasının 350 çağrısı bugün milyonları harekete geçirdi. 24 Ekim 2009’da 5000’den fazla kentte ortak eylem yapılarak Kopenhag’da politikacıların artık çözümü hayata geçirmesi talep edildi. Ancak, Kopanhag’da bütün devletlerin büyük bir başarısızlığı, imza bile atamayacak bir süreç gerçekleştirmesi, bizleri daha net bir mesaj vermeye zorladı: Siz yapamadınız, biz beklemiyor ve işe başlıyoruz!

24 Ekim’de iklim değişikliğine karşı 200 bisikletle meclise doğru pedal çevirmiş, yaya ve engelli gönüllülerce karşılanmış ve vekilleri de davet edip taleplerimizi iletmiştik. Bisikleti çok sevmiştik, çünkü iklim dostuydu, cüzdan dostuydu ve fosil yakıtlara karşı en iyi cevaplardan birisi idi. Yani bisiklet çözümdü. Biz bunları yaparken, Mayıs ayında hükümetin imzaladığı “İklim Değişikliği Strateji Belgesi’ne göre ulaşım konusunda kısa vadede “bisiklet ve yaya ulaşımına imkân veren düzenlemeler özendirilecektir” deniyor. Yani, ülkemizde yürümek ve bisiklet gibi temel ihtiyaçlarımızın çoktan karşılanması gerekiyorken, bugün iklim değişikliği ile daha önemli hale gelen yaya yolları ve bisiklet yolları konusunda politika sadece “özendirme” ile sınırlı.

İşte bu yüzden, 10 Ekim 2010’da bisiklet yolumuzu biz açacağız ve “Bizler bisiklet yolu açıyoruz. Politikacılar, iklim için çözümün yolunu siz açın” diyeceğiz. Bu sene ise, farklı olarak 1 kentte değil, aralarında Trabzon, Yalova, İzmir, Antalya, Eskişehir, Bursa, Adana gibi kentlerin de olduğu, Tüketici Dernekleri Federasyonu-Tüdef’e bağlı tüketici örgütlerinin, Perşembe Akşamı Bisikletçileri’nin desteği ile yapacağız.

İklim Değişikliği hayatımıza kalıcı zararlar vererek yeni engeller çıkartacak. Atılması gereken adımlarda geç kaldık ve artık bekleyemeyeceğiz. Yarın atamayacağınız adımlar için, lütfen sizde 10 Ekim’de adımınızı atın. 10.10.10’da saat 10:10’da Gençlik parkında buluşuyor, Kuğulu Park’da bisiklet yolumuzu açıyoruz. Detaylı bilgileri www.350ankara.blogspot.com adresinden edinebilirsiniz!’

Önder Algedik

350ankara aktivisti

(Bu yazı 08 Ekim 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayımlanmıştır.)

7 Ekim 2010 Perşembe

Yerel Yönetimim Uyuyor Mu?


Ortaokuldaydım ve yaşım on beşti; unutmuyorum. Spastik engelli olduğum için yürüyemiyor ve sağ elimi kullanamıyorum. Aynı okulda resim öğretmeni olan babam, ek dalının sanat tarihi ve bu konuda ehil bir insan olmasından dolayı, okulun gezi kolunu yönetirdi. İstanbul’a tedavi amacıyla defalarca gitmemize rağmen o güne kadar pek gezme fırsatımız olmadığı için o İstanbul gezisine ben de katıldım.

Eyüp Sultan camiinde gezerken tekerlekli sandalyeme yaklaşan yaşlı bir amca, istemsiz olarak açılıp kapanan sağ elimi tuttu; ardından da hızla uzaklaştı. O an elimde bir şey hissettim. Tepkisel olarak kapanan elimi açtıktan sonra avucumda bozuk bir parayla karşılaştım. Şoke olmuştum; kısa bir süre olayı tam kavrayamadım ama sonra parayı hırsla alıp kimse görmeden fırlattım.

Hayatımda ilk defa, toplumun “sakat(!) eşittir dilenci” ön yargısı ile yüz yüze gelmek beni çok üzmüştü. Üzerindeki kıyafet, yanındaki insanlar önemsiz detaylardı. Tekerlekli sandalyedeyseniz siz mutlaka ‘dilenci’ yani ‘daima yardım edilesi bir varlık’ olmalıydınız.

Cahil bir vatandaşın densiz bir hareketi olarak görebilirdim bunu ama “ya öyle değilse?” diye düşündüm. Çünkü zaman geçtikçe o amcanınkinden çok daha sert ve anlamsız ön yargılarla karşılaştım. Hadi o, cahil, bir ayağı çukurda bir ihtiyardı o an benim gözümde; ya sonra karşılaştıklarım?

Lisedeyken, okul çıkışında karşılaştığımız ve babama benim için zaman zaman “zekâsı nasıl?” diye soran; okurken, işe girerken, çalışırken zorluk çıkartan insanların bu amcadan tek farklarının “diploma” olması daha da acı...

Her şeye rağmen son yirmi yılda önemli mesafeler kat edildiği kanaatindeyim. Artık, “engelli çocuğunuzu toplumdan kaçırmayın, onu sosyal hayatın içine katın” mesajlarının daha az verilmesi kadar, sokaktaki problemlerin, sosyal hayatın devamını sağlayacak unsurların en azından tartışılıyor olması bir adım...

Bütün bunlarla beraber, engelliye bir takım fazladan imkânlar vererek yaşadığı toplumdan soyutlama anlayışına da temelde karşıyım. Engelliler tatil köyü, engelliler otobüsü, engelliler parkı ne kadar itici ve farklılaştırıcı yani ötekileştirici değil mi? Ben, prensip olarak “herkes gibi, herkesle beraber” bir hayatı tercih ediyorum.

Yıllar önce yaşadığım ilçe’nin (Bursa/Yıldırım) o zamanki belediye başkanını evime çok yakın olan parktaki bir etkinlikte yakalamış, o parktaki birçok bölüme rampa olmadığı için giremediğimi söylemiş, en azından belli yerlere rampa yapılmasını istemiştim. Başkanın bana söylediği gerçekten ibret vericiydi:

“Mesken’de engelliler parkı yaptık, oraya gidin.”

Dediği yer de oturduğum yerden en az 5 km. uzaktaydı... Kaldı ki, ona “keyfimin kâhyası mısın kardeşim, ben bu parka gitmek istiyorum.” demek vardı ama acı acı gülümseyip ayrıldım yanından...

Yerel yönetimlere, yapmaları kanunen zorunlu hale getirilmiş şeyleri hatırlatmak zorunda mıyız? Yedi yıl süre konmuştu hatırlarsanız… Yoksa yine birçok konuda olduğu gibi bu konuda da “yumurtanın kapıya dayanması mı” beklenecek?

(Engelsiz Yaşam konusunda görüşlerinizi paylaşmak için: http://www.facebook.com/pages/Engelsiz-Yasam, afsadengelsizyasam@googlegroups.com)

Alper Şirvan

alpersirvan@gmail.com

(Bu yazı 01 Ekim 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayımlanmıştır.)