13 Ağustos 2010 Cuma

BEN ALARA


“Yürüyemeyen Sadece Ayaklarım. Beynim Koşuyor...”

Onu tanıdığımda 9 yaşındaydı. 3 yıl önce. Engelsiz yaşam konusunda bir fotoğraf sergimizi açmak üzere Aydın’a gitmiştik. Sergiden bir gün önce Alara ve ailesi bizi konuk ettiler. Akşam yemeğinde Alara ile tanıştık. O zamana kadar hakkında bildiğim tek şey Cerebral Palsi’li (CP) olduğuydu. Bir de ara sıra annesi aracılığı ile e-postama gönderilen kendi yazdığı kısa öyküleri…

Ben dâhil, benim tanıdığım engellilerin büyük çoğunluğu, özellikle çocukluk dönemlerinde, bir topluluk içine girdiklerinde girişken değillerdir. Çünkü her şekilde engellenmişlerdir. Sokağa çıkamazlar, çıktıklarında başka çocuklar ya da yetişkinler tarafından dışlanmışlardır. Okula gidememişlerdir, gidebildiklerinde merdivenler, sıralar, tuvaletler ile ilgili sorunlar yaşamışlardır. Onlara uygun olmayan fiziki ve sosyal koşullara uyum sağlayamamalarının bedelini, bu koşulları yaratanlar değil onlar ödemiştir. Özgüvenlerini eksilte eksilte büyür engelli çocuklar. Ama engellendikçe yaşam kavgasındaki güçlerini büyütürler. Pek çok engelli için yaşam, ayrımcılığa karşı mücadelenin bir ömürlük hikayesidir.

Alara ile karşılaştığımda beni ilk şaşırtan ve etkileyen kimsede kolay kolay rastlanmayacak bitmez tükenmez özgüveniydi. Yürümekte ve oturmakta büyük güçlük çekiyordu ama nereye oturmak istediğine o karar verdi. Söylediklerini anlamakta güçlük çekiyordum, ama masada konuşulan konuların tamamını o yönlendirdi. Çoğunlukla onu en iyi anlayan ailesi tarafından söyledikleri tercüme ediliyordu. Her konuda bir fikri vardı. Yaşamla ilgili sorunları daha çocuk yaşta düşünmüş, tespit etmiş ve biz yetişkinlerin asla düşünemeyeceği çözüm yollarını da üretmişti. “Yapamam” Alara’nın sözlüğünde yoktu, “yapamazsın”ları takmıyordu.

Bu nasıl olabilirdi? Alara konuştukça “nasıl?”ını anlıyordum. Anne ve babası Alara için engelsiz bir yaşam sağlamaya daha CP teşhisi konduğu anda karar vermişler. 2 yaşında hem fizik hem de konuşma terapisti gelmeye başlamış evlerine. Onu koruma altına almaya kalkmamışlar, toplumdan soyutlamamışlar, onu korumak adına toplumla arasına kalkan olmamışlar, Alara’nın özgür bir birey olarak toplumun bir parçası olması için aracı ve destek olmuşlar. Alara yaşıtları gibi kreşe gitmiş. Diğer çocuklarla birlikte ilkokula başlamış. Kardeşi Sarp da Alara’ya destek olmak konusunda anne baba kadar başarılı. Ailesi kadar çevresi konusunda da şanslı Alara. Kimse Alara’ya sen bu okula gidemezsin dememiş, ellerini kullanamadığı halde öğretmeni onu diğer çocuklardan ayrı tutmamış, onlar gibi koşup oynamadığı halde arkadaşları onu dışlamamışlar. Alara onlarla her ortama her faaliyete katılmış. Öğretmenleri ve arkadaşları bunun için gerekli koşulları sağlamışlar. Bunun adına özveri dememişler, paylaşım demişler. Çünkü Alara ile paylaştıkları her şey onları da mutlu etmiş. Alara okul balosuna “bobi” ismini verdiği tekerlekli sandalyesini kendi gibi süsleyerek gitmiş, yürümekte zorlanmasını bahane etmemiş ve babası ile ayakta dans etmiş.

Bu yıl Ben Alara isimli öykü kitabı yayımlandı. Öykü yazmaya daha 5 yaşında, okuma yazma öğrenmeden önce başlamış. Annesine öykü yazmak istediğini söylemiş ve o söylemiş annesi yazmış. Kitabının başında “Yürüyemeyen Sadece Ayaklarım. Beynim Koşuyor...” yazıyor. Kitabı okuyanlar eğer hala, Alara’nın koşamadığını, uçmak isteyip uçamadığını, bir kedi olmak isteyip olunamayacağını, tekerlekli sandalyenin bir dosta dönüşemeyeceğini düşünürlerse, o zaman onlara soracağım: Sahi kim engelli; zengin düşleri ile Alara mı, düşlere inanmayanlar mı?...

Kitabı okurken fark ettim ki; büyüdükçe ne çok eksilmişiz, ne çok… Kitabı ile yaşama dair unuttuklarımızı, geçmişin tozlu yollarında bıraktıklarımızı hatırlatan Alara’ya teşekkürlerimle…

ŞULE TÜZÜL

sule.tuzul@isbank.net.tr

(Bu yazı 06 Ağustos 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder