4 Haziran 2010 Cuma

ENGEL(Lİ) YOLCU OLMAK…

Türkiye’de ulaşım sektöründe yaşanan aksaklıklar, engelli olmak ne kadar zor ise, engelli yolcu olmanın da bir o kadar zor olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Ne yazık ki her yolculuk ayrı bir maceraya dönüşüyor.

“Acaba başıma bu sefer neler gelecek, bu sefer tekerlekli sandalyemin veya koltuk değneğimin neresi kırılacak?” kaygısıyla başlayan seyahatler, çoğunlukla korkulanın başa gelmesi ile sonuçlanıyor.

“Yürüyemiyor musunuz?” sorusuna hayır cevabını aldıktan sonra “peki hiç mi yürüyemiyorsunuz?” sorusuyla devam eden “meraklı” görevlilerimiz, aynı merakı farklı yolcu gruplarının ihtiyaçlarını öğrenmek ve kendilerini geliştirmek, iyi hizmet vermek adına kullansa daha düzgün bir ulaşım sektörümüz olmaz mı?

Ulaşım koşullarının engellilere uygun olmadığı ve yolcunun güvenliği bahane edilerek, firmaların büyük bir kısmı engellilerin yanında bir refakatçi olmasını şart koşuyor, çünkü olası bir tersliğin sorumluluğunu almak istemiyorlar. Günlük yaşamını tek başına sürdürebilen, ama iş ulaşıma geldiğinde etrafında kendisiyle birlikte seyahat edecek birisi istenen engelliden ne beklenmektedir? Engelli birey, sokaktan birini, onunla yolculuk yapıp sonra aynı vasıtayla geri dönmeye ikna mı etmelidir? Refakatçiye ihtiyaç duyan yolcu elbette refakatçisi ile seyahat edebilir, ancak refakatçiye ihtiyaç duymadığını belirten ve meydana gelebilecek sorunların sorumluluğunu üstlenen bir yolcudan ısrarla refakatçi talep edilmesi, seyahat özgürlüğünün hangi kısmına denk düşmektedir?

Türkiye’de ulaşımı engelliler için zorlaştıran en önemli etkenlerden biri, kara ulaşımının engellilere açık bir sistem olmamasıdır. Türkiye’de hava, deniz ya da demiryolu taşımacılığı değil karayolu taşımacılığı daha çok tercih ediliyor ve engellilere uygun otobüs ne yazık ki yok!

Otobüs terminaline kadar gelmeyi başaran “şanslı” engelli, otobüse binmek için çoğunlukla bir başkasının yardımına ihtiyaç duyacaktır. Yalnız ise, etraftan yardım isteyecek; yardım edenler de engelliyi ya kucağına alarak ya da karga tulumba otobüsteki koltuğuna oturtacaktır. Engelli birey zorlukla otobüse yerleştikten sonra, tekerlekli sandalyesi bagaja yerleştirilmeyecek, “atılacaktır”. Çünkü çalışanlar engellilere olduğu kadar, engellilerin eşyalarına nasıl davranacakları konusunda da bilgi ve bilinç sahibi değildir. Dolayısıyla otobüs ve uçaklarda, valizlerin arasına sıkıştırılan tekerlekli sandalyeler, yanlış yerleştirme ve seyahat yüzünden hasar görmektedir. Yani ulaşım problemleri, bilinçsizlik yüzünden, ulaşım sektörünün dışına çıkarak engellinin günlük yaşamını da engellemektedir! Hâlbuki yapılacak tek şey, o sandalyeyi yerine yerleştiren görevlinin biraz daha duyarlı ve bilinçli davranmasını sağlamaktır.

Yanlış işleyen sistemi düzeltmek yerine hasarı ödemeyi tercih eden anlayış nedeniyle, meydana gelen aksaklıklar düzelmiyor, aksine kalıcı hale geliyor. Dolayısıyla bir kısır döngü oluşuyor. Hizmet sektörü, işini düzgün yapmayıp, yapmadığı işin parasını mağdur ettiği engelliye ödemek yerine, eğitim anlayışının merkezine insan ve hizmeti yerleştirdiği sektör içi eğitimlerle, ulaşımı engellilerin ihtiyaçlarına uygun hale getirse, ülke toplumsal açıdan daha kaynaşmış bir ülke haline gelmez mi?
Düzenlenecek hizmet içi eğitimlere, bizzat sorunu yaşayan farklı engel gruplarından yolcular davet edilebilir, onların birikim ve önerilerini paylaşmaları eğitimin bütünlüğü ve verimliliğini de sağlayacaktır.

Hayatın her alanında olduğu gibi çözüm üretme süreçlerimize insan odaklı yaklaşırsak çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Engelsiz yaşam felsefesinin ulaşım sektöründe de hayata geçtiğini göreceğimiz güzel günler dileğiyle…

Can GÜÇLÜ- Gizem GİRİŞMEN
gizemgirismen@yahoo.com
can19guclu94@gmail.com

(Bu yazı 04 Haziran 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder