30 Ocak 2010 Cumartesi

EKVATOR’DAN MEKTUP VAR


(Ayşe Çıklayedekçi. ODTU Kimya Bölümü 2000 mezunu. İstanbul’da çeşitli şirketlerde çalıştıktan sonra, Ekvator’da Tisaleo'da, "Fundacion Manos Unidas" kapsamında özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara gönüllü destek vermeye karar verdi ve geçen yıl Ekvator’a gitti. Sağ kolundaki bir sağlık problemi nedeni ile ortapedik engelli, ama “Engeliniz nedir?” sorusunu “Sadece Kendim!” diyerek cevaplıyor.)
Ne zaman kaybettik çocukluk mutluluklarımızı, ne zaman büyüdük biz... Şu kısacık hayatımızda ne zaman başladık bir şeylerimiz olsun istemeye, evimiz, arabamız yetmedi daha birçok şey... Az ile yetinmeyi, basit ama mutlu olmayı unuttuk. Hep isteklerimiz, planlarımız oldu geleceğe dair, hiç bitmedi gittikçe daha da arttı. Gelecekteki daha iyi şartlardaki hayatlarımız için durmak bilmeden çalışırken bugünü kaçırdık hep.
Aylardır ne bir evim var yerleşik, ne ödenecek faturalarım, yarın için bir planım bile yok, hele bir yarın olsun bakalım. Hiçbir yere ve hiçbir şeye ait olmamak ne güzel. Ne zaman kazandık hep bir yerlere ve bir şeylere ait olma alışkanlığımızı... Ne zaman o güvenli ve rahat hissettiğimizi sandığımız çemberler oluşturup, bu çemberlere hapsettik kendimizi? Sonra hiç çikmak istemedik bu çemberimizden. Varlığımıza ait olmayan birçok şey ekledik sonradan ve bu sonradan eklenenleri bizden sandık. Şimdi öyle bir ben var ki, geçmişten ve herşeyden uzak, yeni ve bilinmeyen, eskiye ait yanımda taşıdığım sadece bir kendim var yanımda... Kendimi tanımaya yeniden başlıyorum. Meğer ne çok ben varmış içimde hiç tanışmadığım ve ne çok ben varmış hiç hoşnut olmadığım...
Şimdi tüm gün çocuklarla oynuyorum, onlarla vakit geçiriyorum. Kimi zihinsel engelli, kimi ise hem fiziksel hem de zihinsel engele sahip. Öyle herşeyi iyi yapmak, bir şeyler başarmak için değil, sadece hayata biraz daha uyum sağlayabilmek, biraz daha günlük yaşamlarımızı kolaylaştırmak için çabalıyoruz. Hiçbir acelemiz yok, öğrendiklerimizin çoğunu da unutuyoruz bir sonraki gün. Varsın olsun, biz yapamadıklarımızla da, farklı biçimde yaptıklarımızla da gülümsüyoruz hergün... Çocuksu haşarılıklarımız, özgürlüklerimiz, kimseyi takmayışımız aynı ama diğer tüm çocuklar gibi. Şimdi bir gösteri için çalışıyoruz, üç tane öğrenmemiz gereken dans var. Dans ederken her birimiz farklıyız; kimimiz daha hızlı, kimimiz yavaş, kimimiz daha estetik, kimimiz sadece dengesini sağlamaya çalışıyor. Biz farklılıkların güzelliğini ve uyumunu dansımızda birleştiriyoruz ve yansıtıyoruz aslında. Bir de hava çok soğuk olmasa. Dağlık ve kırsal bir alandayız, hava o kadar soğuk, rüzgar o kadar keskin ki, ellerimizi tutarken birbirimizin sıcaklığını değil, diğer arkadaşımızın buz gibi elini hissediyoruz. Birazdan yemek vakti, önce ellerimizi yıkamalıyız. Su buz gibi, soğuktan çatlamış ellerimiz şimdi su değdikçe daha bir sızlıyor. Ama biz çocuğuz; her şartta ve her zaman mutlu olmayı, gülücükler dağıtmayı, birbirimize yardımcı olmayı ve paylaşmayı biliyoruz. Biz aslında büyüklerimiz gibi çemberlerimizi daha yaratmadığımız için herşeyle ve herkesle bütün olmayı ve tüm masumiyetimizle sadece özgürce var olmayı biliyoruz...

Soğuk ve bana ait olmadığını bildiğim, bir yatak, üç sandelyeli bir oda, basit ve az ama leziz iki öğün verilmekte olan yemeğim, sonsuz sevgi ve masumiyet dolu çocuklar... Meğer hayatımız esas fazla şeylere sahip oldukça karmaşıklaşıyormuş. Şimdi hiç olmadığım kadar az şeye sahip ama bir o kadar da çok mutluyum...
Ekvator'dan Sevgiler…
AYŞE ÇIKLAYEDEKÇİ
idagood@yahoo.com
(Bu yazı 23 Ekim 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder