30 Ocak 2010 Cumartesi

OLİMPİYAT ŞAMPİYONUMUZ GİZEM GİRİŞMEN


1981’de Ankara’da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi’nden sonra, Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 2004 yılında şeref öğrencisi olarak mezun oldu. İlk kez 2005 yılında İtalya’da Bedensel Engelliler Dünya Okçuluk Şampiyonası’nda milli okçumuz olarak Türkiye’yi temsil etti. O günden beri ulusal ve uluslar arası yarışmalarda bir çok ödül aldı. 4. Avrupa Okçuluk Şampiyonası’nda Avrupa Üçüncüsü oldu. Pekin’de 2008 Paralimpik Oyunları’nda altın madalya alarak bu başarıya imza atan Türkiye’nin ilk kadın sporcusu oldu. Olimpiyat madalyasını yıllar önce kaybettiği babasına ithaf etti. Dünya sıralamasında 3 senedir birinci. Geçtiğimiz ay Çek Cumhuriyeti’nde gerçekleşen Dünya Okçuluk Şampiyonası’nda da altın madalya alarak bir kez daha göğsümüzü kabarttı. İngilizce, Fransızca ve İtalyanca bilen Gizem, çok yönlü uğraşıları ile yaşamın her alanında yer almayı başaran bir kişilik. Şampiyonu ziyaret ettik, şimdi söz onda;

“Ne istediğini bilmek ve bu doğrultuda yaşamı yönlendirmek konusunda bazı insanlar daha şanslıdır. Ben kendimi bu şansa sahip olan insanlardan biri olarak görüyorum. Emeklerimin karşılığını görmek, ülkemi bu şekilde temsil edebilmek çok güzel bir duygu. Belirtmeliyim ki; amacım sadece altın madalyalar almak değildi. Bir sporcu şunu hiç unutmamalı: Başarı örnek olursa ve paylaşılırsa anlamlıdır.

Başarıya sizi götüren pek çok etmen çok önemli. Benim başarımda ailemin rolü çok büyüktür. Başarılarımda annemin en az benim kadar emeği var. Ailemin verdiği destek çok değerli benim için. Tek başına sportif başarının anlamlı olduğunu düşünmüyorum, bir sporcu sadece antremanlarla başarıya ulaşamaz, eğitimi, kültür birikimi, hayattaki duruşu, fikirleri ile sportif yaşamı bir bütün olmalıdır. Bu anlamda bugüne kadar aldığım eğitim ve kültür de bu başarıda çok önemli bir yere sahip. Bunun yanı sıra temsil ettiğiniz ülkenin, devletin, federasyonun desteğini arkanızda hissetmeniz çok önemli. Okçuluk bireysel bir spor gibi gözükse de, ben bir takımın parçasıyım, ekip arkadaşlarımla çalışarak bugünkü performansıma ulaştım, bir ekibin parçası olabilmek ve o ekibin desteği de çok önemli.

Olimpiyat ve dünya şampiyonluğu, günlük ve sosyal yaşamımda büyük değişikliklere sebep olmadı çünkü zaten hedeflediğim ve istediğim yaşamı sürüyorum. Yaşam tarzımda bir değişiklik olmadı yani. Ama manevi anlamda elbette çok büyük bir etkisi oldu; sadece Türkiye’den değil, dünyanın bir çok ülkesinden, beni tanımayan yüzlerce insandan tebrik ve sevgi mesajları, beni kendilerinden, ailelerinden biri olarak gördüklerini bildiren mesajlar aldım. Bunlar hiçbir maddi getirinin sağlayamayacağı güzellikler. Ayrıca, basın yolu ile özellikle engellilik konusunda düşüncelerimi çok sayıda insana ulaştırabildim. Bu da çok önemli benim için.

1992’de trafik kazası geçirerek omurilik felci oldum. O tarihe kadar ben ve ailem engelli olmak konusunda hiçbir şey bilmiyorduk. Çünkü maalesef ülkemizde bu eğitim ve bilinç verilmiyor. İsterim ki insanlar başlarına bir kaza gelmeden, engelli olmadan da bu konuda bilinçlenebilsin.

Ben engelime odaklı yaşayan biri değilim. Evet engelliyim, ama hayat devam ediyor. Yürüyemiyorum, ama bu dünyanın sonu değil. Herkesin çeşitli sorunları olabilir, herkes de bunlarla başetmek durumunda. Önemli olan bu sorunlarla nasıl başedeceğinizin yolunu çizmek ve bu yolda ilerlemek.

Bence engellilik konusunda yapılması gereken ilk iş eğitim alanında. İlkokullardan başlayarak çocuklarımıza aynı ülkede, aynı dünyada birlikte yaşadığımızı, herkesin aynı gemide olduğunu, birbirine saygı duyması gerektiğini, farklılıkları reddederek değil, ötekileştirerek değil, kendinden farklı olanlarla birlikte yaşayabildiğimizde daha güzel bir dünyaya ulaşabileceğimizi öğretmemiz gerekiyor. Bunu başarabilirsek, zaten engel dahil pek çok sorunumuzu çözmüş olacağız.

Gizem Girişmen
gizemgirismen@yahoo.com

(Bu yazı 25 Eylül 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder