30 Ocak 2010 Cumartesi

HAYVAN HAKLARI, TÜRKİYE VE DİĞER ÜLKELER

Fotoğraf: Nilgün Ertürk

Konu ne olursa olsun bir çalışmaya başlamadan önce her kaynak araştırılarak, yapılması/yapılmaması gerekenler konusunda bilgi edinmek en doğru yolu bulmayı, devam eden süreçte edinilen deneyimler ise çok daha verimli ilerlemeyi sağlayacaktır. Böylece yapılan iyileştirmelerden yararlanarak aynı hataları tekrarlamadan ilerleme şansımız olur.

Bu süreçte önemli olan söylenenleri değil, yazılı kaynakları ve uygulamaları izlemektir. Neden mi? Çünkü kulaktan dolma bilgilerle yola çıkıldığında çok büyük yanlışların içine girmek kaçınılmaz olabilir. Araştırmalar sadece ülkemizle sınırlı kalmamalı benzer konular için yurtdışı kaynaklardan da yararlanılmalıdır. Ama bunlar yapılırken ülkemizin gerçekleri gözden kaçırılmamalıdır.

Örneğin hayvanların yaşam hakları söz konusu olduğunda, hep Avrupa ya da Amerika örnek verilerek ülkemizde de aynı uygulamaların yer alması istenir. Herkesin ağzında yurtdışı örgütlerin adı vardır. Peki bütün bunlar yurtdışındaki uygulamaların gerçekte neler olduğunu ya da oradaki örgütlerin nasıl çalıştığını bilerek mi yoksa sadece laf olsun diye mi söylenir?

Yanıt çok basit; bunlar gerçek çözümleri üretmek için emek vermek yerine kulaktan dolma bilgilerle söylenen ve uygulaması ağır sonuçlar doğuracak şeylerdir.

Çünkü yurtdışında sokaklarda hayvan olmadığı, sokak hayvanları sorununun çözüldüğünü söyleyenler, aslında o ülkelerde sokaklardaki bütün hayvanların barınaklara götürüldüğünü ve belli bir süre içerisinde sahiplenilmeyen hayvanların gökkuşağı altında melek olacağı yalanları ile uyutulduğunu (öldürüldüklerini) bilmeden, sadece sokakta hayvan olmadığına bakıyorlar. Yani katliamların farkında değiller.

Yaşlandığı için oyun oynamayan kedisini uyutan (öldürülmesi iznini veren), yaşlandığı için masrafları artan köpeğine bakmak istemeyen köpeğini uyutan (öldürülmesi iznini veren) insanlar olduğunu biliyorlar mı? Bizlere örnek olarak dayatılan ülkelerde yapılan pek çok benzer eziyet ile ilgili örnek verilebilir ama hiç biri bu uygulamaların ne kadar kötü olduklarını ve ülkemizde uygulanmalarının kabul edilemez olduğu gerçeğini değiştirmez.

Hangi canlı kendinden daha güçsüz bir başka canlı için en doğru çözümün uyutmak (öldürmek) olduğuna karar verebilir ki? Ya da bunun dünyadaki dengeler açısından en iyi sonucu vereceğini kim iddia edebilir? Yanıt çok açık aslında; Gerçek çözümler için emek ve zaman harcamadan maliyet odaklı düşünen, sevgiden yoksun zihniyetler.

Bunun adı uygarlık ve soruna çözüm bulmaksa insanlar bu gelişmiş! ülkeleri örnek vermeye devam edebilirler ama insani değerlerden, duygudan, empatiden yoksun sadece öldürmeye odaklı bu uygulamaların aslında insan denen canlı türünün gücünü kendi yararına kullanmayı tercih etmesinden başka bir şey olmadığını baştan kabul etsinler lütfen.

Ülkemizde aşmak zorunda olduğumuz çok engelin olduğunu biliyoruz ve sorunlar yaşamaya devam ediyoruz. Ancak bu sorunlar ne kadar büyük olsa da, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ne kadar yetersiz de olsa, yüreğimizde öyle güzel bir sevgi var ki; hayvanların yaşam haklarını sağlamak konusunda gelinen nokta yetersiz de olsa aslında pek çok ülkeden çok daha iyi noktadayız. Yüreğimizdeki hayvan sevgisinin, yolumuz zorlu da olsa bizlere örnek gösterilen ülkelerden çok daha iyi çözümler bulmamızı sağlayacağını biliyoruz.

Onun için temeli sevgiden yoksun ve yok etmeyi amaçlayan uygulamaları çok doğruymuş gibi göstermektense, kendi doğrularımızın ve güzel değerlerimizin farkında olarak gerçek çözümler üretmek zorundayız. Gelin artık gereksiz yabancı hayranlığı yerine, kendi değerlerimizle olması gerekenlerin farkında olarak eksikliklerimizi giderelim ve kendi çözümlerimizi üretelim. Bilelim ki bunu hayata geçirdiğimiz zaman gerçek gelişmişliğin ne olduğunu dünyaya gösterebileceğiz.

Nilgün ERTÜRK

nilgun.erturk@gmail.com

www.haykod.org


(Bu yazı 01 Ocak 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ankara ekinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder